T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / ÜSKÜDAR - Haydarpaşa Lisesi

Bir Mezunumuzla Röportaj: Mustafa Çaldağ

Sevgili Haydarpaşalılar. Bu röportajımız öncekilerden biraz daha farklı. Şöyle ki, Haydarpaşa Lisesi 1949 yılı mezunu olan Mustafa Çaldağ, sonrasında Eğitim Enstitüsünde okumuş ve öğretmen olarak Anadolu’da göreve başlamış. İlerleyen yıllarda İstanbul’a tayin olan Mustafa öğretmen, öğrencisi olduğu Haydarpaşa Lisesine müdür yardımcısı olarak geri dönmüş. Mustafa hoca ile Haydarpaşa Lisesindeki öğrencilik ve yöneticilik yıllarını, unutulmaz öğretmenlerini konuştuk.

‘Masalcı Baba’ Eflatun Cem Güney ve Mahir İz’in öğrencisi olmuş, okula ilk kız öğrencilerin alındığı yıl mezun olmuş, yöneticilik yıllarında okulda yaşanan yangın sonrası tıbbiye döneminden kalan amfilerin küçültülerek dersliğe dönüştürüldüğü günleri yaşamış Mustafa Çaldağ ile yaptığımız iki saate yakın süren röportaj.

Enes Kerim Şafak: Bize kendinizden bahseder misiniz?

Kasım 2017 - Mustafa ÇaldağMustafa Çaldağ: Ben Giresun’un merkez köylerinden birinde doğdum. Çocukluğum orada geçti ve ilkokulu orada bitirdim. Son sınıfa kadar Giresun Ortaokulu’nda okudum. Son sınıfta parasız yatılı sınavına girdim. Orta üçüncü sınıftan başlamak üzere Haydarpaşa Lisesi’ne girdim. Oradan ortaokul diplomasını üç sene okuyarak lise diplomasını aldım. Sonra ara vermeden önceden beri bize önder olabilecek kişiler olarak öğretmenlerimi gördüğümden Yüksek Öğretmen Okuluna girecektim. Coğrafya öğretmenim aynı zamanda Yüksek Öğretmen Okulu’nun müdür muaviniydi. Haydarpaşa Lisesi’nin 1949 mezunuyum. Tam ben oraya geçmek istediğimde Demokrat Parti döneminde Yüksek Öğretmen Okulunu kapattılar. Öyle olunca biz bir alt dönemden başlamak zorunda kaldık. Çapa Eğitim Enstitüsüne gittik. Orayı da kapattılar. Daha sonra Balıkesir Eğitim Enstitüsü’ne gittik, orada bir sene okuduk.  Sonra yeniden Çapa Eğitim Enstitüsü açıldı ve ikinci sene orada devam ettik, mezun olduk ve öğretmenliğe başladık. Mesleğe başladıktan sonra ilk tayin olduğum yer Artvin’di. Orada çok kalmadım. Bir ay kadar kaldım. Yedek subay olarak en çok öğrencinin olduğu dönemde askere gittim. Rahmetli Başbakan  Ecevit’in teyzesi de biz de İngilizce hocasıydı. Dışişleri Bakanı Güneş’in bulunduğu dönemde Afyon’da yedek subaylığımı yaptım. On iki aylığına askerliğe aldılar, on bir ayda bizi mezun ettiler. Orada Çorum, Kargı’ya tayin oldum. Kargı’da dört sene kaldım, 1955, 1956 yılına kadar. Sonra memleketime yakın bir yere tayin olmak istedim. Beşikdüzü Ortaokulu’na tayin oldum. Bir sene çalıştım, müdür askere gidince vekil müdürlük yaptım. Sonra kararnamem geldi. On sene Karadeniz’de kaldıktan sonra İstanbul’a geri geldim. Davutpaşa Ortaokulu’nda kaldım. O dönemde yeni bir binası yapılıyordu. Sonra benim çocukluğum Anadolu tarafında geçtiği için bu tarafa gelmek istedim. Beni Eyüp İmam Hatip Lisesine gönderdiler ama ben karşı tarafa geçmek istedim. Beni Anadolu sahilinden boğazdan Kadıköy’e kadar bir yere gönderdin dedim. Derken beni Haydarpaşa’ya verdiler. Sonrasında uzun süre Haydarpaşa’da kaldım. Haydarpaşa’da on üç tane müdür muavini vardı. Fakat hiçbir zaman on üç tane muavin olmuyor. Kimse o işi yapmak istemiyordu. Bana da teklif ettiler ve ben de muavin oldum. Beşikdüzü’nden tecrübem de vardı.  Ben de onlardan biri oldum. Bir sürü yatılı öğrenci vardı ama kendi işlerini kendileri yapıyorlardı. Beraber çalıştığımız müdür arkadaş Londra’ya Kültür Ataşesi olarak gitti, geri döndüğünde idareci olmak istemedi ve karşıda özel bir okula müdür olarak gitti, Terakki Lisesine. Benimle beraber dört arkadaşla birlikte çalışmak istedi, hep beraber oraya geçtik. Aşağı yukarı yirmi sene kadar beraber çalıştık.

EKŞ: Haydarpaşa Lisesinde bir öğrenci iken size en çok tesir eden öğretmenlerinizden bahseder misiniz?

MÇ: Elbette unuttuklarım da vardır. Ama unutmadıklarımın başında Mahir İz vardır. Babası Mehmet Akif’in arkadaşıydı. Çok bahsederdi, hafızası çok kuvvetliydi. Sınıfın içerisinde canlı kütüphane gibi şiirler okuyarak dersi öyle yürütürdü. Bizi mezun ettikten sonra ayrıldı, Çamlıca Kız Lisesi’ne gitti. Ondan evvel yerine geldiği Eflatun Cem Güney vardı. Eflatun Cem de gözlerinden rahatsız olduğu için öğretmenlikten ayrılmış, Topkapı Sarayına uzman olarak gitmişti. Ona okuyamadıkları belgeleri yorumlaması için getirirlerdi. Eflatun Bey de masal anlatır gibi, tıpkı yazdığı masallar gibi konuşan bir hocaydı. Onu da unutamıyorum. Çok değerli fizik öğretmenimiz Sabri Bey dersi çok iyi anlatırdı ve Haydarpaşa’nın ismi duyulan öğretmenlerinden biriydi.  Coğrafya öğretmenim Fethiye Hanım hem benim hem oğlumun öğretmenliğini yapmıştı. O kadar iyi öğretmenlerimiz vardı ki daha sonra Kabataş’a giden bir öğretmenimizin lakabı “anne” idi, maalesef bir imtihan günü vefat etti ve cenazesinde bulundum. Üç sene bize coğrafya öğretmenliği yapmış olan sonra bir-iki sene birlikte çalıştığımız Ekrem Bey. Gayet güzel ders anlatan, yetkin bir hocaydı. Onun derslerini de unutamıyorum.  

EKŞ: Haydarpaşa Lisesi’nde hiç unutamayacağınız bir anınız oldu mu?

MÇ: Yatılıda nöbetçi olduğum günlerden birinde Haydarpaşa Lisesi’nde yangın çıktı. O zamanlar amfili sınıflarımız vardı ve sonradan bunlar üçerli sınıflar haline geldi. O zamanlar kağıt kibritler yeni çıkmıştı ve öğrenciler sigara içmek için bunlardan almış. Ben sınıfa girince de söndürmek istediği için yere atmış ve amfiden aşağı düşmüş. Oradaki kağıtlar da birikince etüdün sonuna doğru herkes ‘’yangın çıktı’’ diye bağırıyordu. İtfaiye gelene kadar çoğu yer yandı. Yatakhane kullanılamaz hale geldi. Haydarpaşa yangınını kolayca atlattık ama unutamadığım anılardan biridir.

Eflatun Bey çok güzel konuşan bir hocaydı. Radyoda bir zamanlar konuştu, masallar anlattı. Şimdi hangisi olduğunu çıkaramadığım bir 10 Kasım günü radyoda konuşmacı olarak bulunmuştu. Atatürk’ü bizzat görmüş. Sivas Kongresinde katip üye olarak bulunmuş olduğundan Atatürk’ü yakından tanıyan, yakından gördüğü, sevdiği için onun ölümünü ondan, o konuşmasında anlattığı Atatürk’ü bir türlü unutamıyorum.

EKŞ: “İyi ki Haydarpaşa’da müdür yardımcılığı yaptım çünkü...” cümlesini nasıl tamamlarsınız?

MÇ: Haydarpaşa’da okumuş olmanın büyük zevkini duydum. Hem genç hem yaşlı, çok özlü kişilerle tanıştım.  Kimisiyle sonradan beraber de çalıştım. Haydarpaşa’nın tarihinde bir tıbbiye yatıyor, tıbbiyenin yetiştirdiği kimseler yatıyor. Mesela Ömer Seyfettin’in cenazesi Haydarpaşa’da kalmıştır. Atatürk döneminde dil üzerine araştırmalar yapan köklü insanlarla aynı ortamda bulunduğum için gururlanıyorum. Kökü olan, rengi olan ve büyük isimler olarak Haydarpaşa’da bulundukları için ben de iyi ki Haydarpaşa’da okumuşum, Haydarpaşa’da bulunmuşum diye övünüyorum.

Haydarpaşa sadece İstanbul öğrencilerine hitap eden bir lise değildi, bütün Anadolu’ya, sadece Anadolu’ya değil tüm Ortadoğu’ya hitap eden bir okuldu. Mesele Gagavuz Türklerinden arkadaşım vardı. Gagavuz Türkleri kuzeyden batıya geldikleri için Müslümanlıkla tanışamamışlar, din bakımından Hıristiyan Türklerdi. Atatürk döneminde onların bir çoğu Haydarpaşa’da okumuştur. Afganlı, İranlı Türkmen, Kıbrıslı birçok arkadaşım vardı. Öğrencilerim de vardı. Tıbbiyeye girdiler, doktor oldular. İdareciyken “Hocam on beş günlüğüne memlekete gidiyoruz. Ne istersin?” diye sorarlardı. Ben de biraz laf olsun diye biraz da keşke okuyabilsem diye “Hafız’ın Divanı’nı veya Hayyam’ın şiir kitabını getirin.” Derdim. Getirirlerdi. Evimde bir hatıra olarak durur.

Başbakan Ecevit zamanında Kıbrıs Çıkarması yapıldı. Bir hayli sıkıntılar çekildi. Uçak lastikleri bile yoktu. Libya yardım etti. Derken o dönem geçti. Günün birinde o dönem geçtikten iki-üç sene sonra bir kurmay binbaşı geldi. “Hocam sizden şu öğrencinin diplomasını istiyorum.” dedi. Yan tarafta bizim arşiv var. Arşivden çıkarttırdım. Evet, bizde üç sene okumuş, mezun olmuş. İzmir Hava Harp Okulu’na gitmiş. Dedim binbaşım, biz Hava Harp Okuluna diplomayı göndermişiz. İkinci bir diploma yok dedim. Peki dedi gitti. On gün sonra tekrar geldi. “Efendim, biz bunu mutlaka istiyoruz. İzmir’de Yeşilköy’e taşındıktan sonra o kargaşada kaybetmişiz.” dedi. Tekrar istiyorsanız bunu yeniden yazmamız lazım dedim. Müdüre çıktım ve durumu anlattım. Boş diplomamız var. Çocuğun dosyasında resmi de var. Sonra nedenini sordum ve öğrendim ki Libya Hava Kuvvetleri’nde ikinci kumandanmış. Bizim Kıbrıs Çıkarmasında lastik yardımı yapılmasında en büyük amil, yetkiyi kullanan o kişiymiş. O kişi için diplomayı istiyormuş.

Demek istediğim Haydarpaşa Lisesi’nin Libyalı, Kıbrıslı, Batı Trakyalı, Arnavutluk, Bulgaristan’dan gelenler vardı. Eski imparatorluğun dağınık kalan arta kalan Türkler gelirdi. İranlı, Afgan, Romanyalı, Anadolu’dan -hiç unutmuyorum yıllık ücreti 505 Liraydı- 505 Lirayı verecek ailelerin çocukları Haydarpaşa’ya gelirdi. Galatasaray’ın özel imtihanı vardı. Biz talebeyken İstanbul Erkek Lisesi yatılı değildi.

Biz talebeyken lise son sınıfa geçtiğimizde “Haydarpaşa karma olacak” denildi. Müdür muavinimiz Ömer Boncuk dedi. Kız öğrenciler de alındı. Ben son sınıfı 50 mevcutlu Fransızca, edebiyat şubesinin 15’i kız öğrenciydi. Diğer sınıflarda 10 kişi, 5 kişi, 7 kişi kız öğrenciler vardı. Ondan sonra sekiz dokuz sene devam etmiş bu şekilde. Sonra yavaş yavaş kızlar çekildi. Sonra buraya gelince yine karma oldu. O dönemlerde İstanbul Erkek Lisesi de yatılı ve karma oldu.

Kasım 2017 - Mustafa ÇaldağKasım 2017 - Mustafa ÇaldağKasım 2017 - Mustafa ÇaldağKasım 2017 - Mustafa ÇaldağKasım 2017 - Mustafa ÇaldağKasım 2017 - Mustafa ÇaldağKasım 2017 - Mustafa ÇaldağKasım 2017 - Mustafa Çaldağ

EKŞ: O dönemin Haydarpaşa’sını bizlere anlatabilir misiniz?

MÇ: Kalabalık ve büyük bir bina olmasına rağmen dışarıdan göründüğü gibi karmaşık değildi. İşler gayet düzenli yürüyordum. Her Cumartesi günü aşağıda öğrenciler sınıf sınıf toplanırlar, İstiklal Marşını birlikte okurlar, idareciler başta müdür olmak üzere konuşur ve muntazam olarak iki kapıdan –biri Selimiye tarafındaki kapı, diğeri Askeri Hastane tarafındaki kapı– çıkar, hiçbir şey olmazdı. Benim çocukluğum döneminde Kadıköy Üsküdar arasında ve Bağlarbaşı’na tramvay çalışırdı. Bazı öğrenciler o günün dersine göre derse girmek istemediklerinde çantalarını güvenliğe bırakırlar, öğleye kadar dolaşır, gezer tozarlar, öğleden sonra gelirlerdi. Benim müdür muavinliğim dönemimde öyle büyük olaylar olmadı. Burada çalışmaktan dolayı mutluydum. Yazın memleketime gittiğimde özlerdim Haydarpaşa’yı.

EKŞ: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

MÇ: Her öğrenci okuduğu okulunu unutmamalı. Bu anılarını muhafaza etmeli. Gün geçtikçe özlem duyacağı anılar olacaktır. Arkadaşlarını, öğretmenlerini ve aile efradını düşünsün. Ben Haydarpaşa Lisesinden mezun olduktan sonra oraya öğretmen olarak geldiğim sıralarda da öğretmenlerimle birlikte bulunmaktan dolayı büyük memnuniyet duydum. Sırası geldikçe onlara o dönemki anılarımı anlatırdım. Hoşlarına giderdi, güzel karşılarlardı.

EKŞ: Hocam teşekkür ederiz.

Söyleşi: Enes Kerim Şafak (10/C, Sosyal Medya Ekibi) 
Fotoğraflar: Mert Yüksel Andırın (11/H, Fotografi ve Sinematografi Kulübü)
Yer: Niyazi Çıtakoğlu Salonu / Haydarpaşa Lisesi
Tarih: 09/11/2017
(Röportajı yazan öğrencimiz Verda Kıplapınar’a teşekkürler.)

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 10.12.2017 - Güncelleme: 10.12.2017 23:00 - Görüntülenme: 2471
  Beğen | 20  kişi beğendi