T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
İSTANBUL / ÜSKÜDAR - Haydarpaşa Lisesi

Efsane Basketbol Takımımızla Röportaj

Haydarpaşa Lisesi Spor Kulübü tarafından her yıl verilen kokteyl bu sene efsane basket takımımızın buluşmasına vesile oldu. 1986 yılında Dünya altıncısı olan takımın oyuncuları aradan geçen otuz yılı aşkın süre sonra bir araya geldi. Biz de bu değerli mezunlarımızla bir söyleşi gerçekleştirdik. Spor Kulübü Başkanı Av. M. Tayfun Kardeş’e yardımlarından dolayı teşekkürler…

Ali Altın: Merhaba, ben Ali, arkadaşım İrem Cansu. Bize kendinizi tanıtır mısınız?

-          Ben Coşkun Kanberoğlu. 1984 Haydarpaşa Lisesi mezunuyum. Mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne gittim. Kimya Mühendisliği okudum. Orada master da yaptım. Kimya Yüksek Mühendisi olarak mezun oldum. Sonra iş hayatına atıldım. Şu anda da Türkiye Sınai Bankası’nda grup müdürü olarak çalışıyorum.

-          Ben İnan Şefkatli. Biz 1983’te mezun olduk. Biz bir yaş büyüğüz. Biz de o zaman Türkiye Şampiyonu olan basketbol takımının oyuncularıyız hep beraber zaten. Oradan Dünya Şampiyonasına gitmiştik, Avusturya’da dünya altıncısı olmuştuk. Daha sonra da ben de Ankara’da okudum Gazi Üniversitesi’nde ve sonra spor ile de devam ettim. Şimdi ticaret yapıyorum bir de İstanbul basketbol il temsilciliği yapıyorum.

-          Şenol Pehlivan. Haydarpaşa’ya girişim 1978’de. 1983 mezunuyum. Beraber aynı takımda oynardık zaten. Gümrük müşaviriyim. Bütün söyleyeceğim bu. Başka ne söyleyeyim.

-          Ben de 1983 mezunuyum, Ömer Ögen. Türkiye Şampiyonu olan liseler takımındaydık. Sonra da Dünya Finalleri’ne gittik. Orada altıncılığımız var. Okulundan sonra ben de Londra’da iki sene kimya okudum. Ondan sonra da ihracat firmasında çalışıyorum. Şimdilik bu kadar.

-          Adım İsmet Çakın. 1974’te Haydarpaşa Orta 1’den başladım. 1980’de mezun oldum. Ama 1982’ye kadar yine okulda kaldım. Ben de basketbol oyunculuğum dışında antrenörlük yaptım. Küçük takımları falan çalıştırdık Haydarpaşa’nın. Ondan sonra İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliğinden mezun oldum. Daha sonra mesleğimi yaptım. Daha sonra da sigorta sektöründe 27 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Ama emekli olmadım. Yine çalışıyorum. Yine bir broker firmasında broker, sigorta  ve reasürans brokeri olarak çalışıyorum. Aynı zamanda branş değiştirdim. Eskiden basketbol oynuyordum şimdi maraton koşuyorum.

Efsane Takımla Röportaj

İrem Cansu:  Teşekkürler. O zaman ilk sorumuzu soruyorum. Lisedeyken pantolon cebinize baksak ne bulurduk?

-          CK: Benim pantolon cebim hep boş olurdu. Ne para olurdu ne bir şey. Hiçbir şey bulamazdınız o yüzden.

-          İŞ: Evet, aslında doğru. Bende para vardı. Benim babam zengindi. Paranın da ötesinde hepimizde şey vardı toplu taşıma için, şimdi akbil deniyor ama mavi kartımız vardı. Bir de kimliğimiz vardı. Sonuçta hayatımızı öyle idare ediyorduk. Pasomuz vardı.

-          ŞP: Bu izin kağıtları vardı eskiden. Bilir misiniz? Benim cebimde onlardan olabilir. Boş izin kağıtları. Çocuklara kötü örnek oluyorum. Bilmiyorum yanlış mı hatırlıyorum. Sıkıştığımda hemen tabi doldurup veriyordum.

-          ÖÖ: Bende de paso olurdu, mavi kart olurdu. Para çok olmazdı yani.

-          İÇ: Aynı şekilde pasomuz olurdu. O zaman eski binanın önündeki yol çift yönlüydü yani hem gidiş hem geliş vardı. O zaman gençtik ama aşağı hiç yürümezdik. Dolmuşla giderdik. Fakat yıllar sonra hocam sabahları son beş seneden beri saat 5’te kalkıp antrenman yapıyoruz biz. Koşu antrenmanlarında o inemediğimiz yokuşu koşarak çıkıyorduk, hala da çıkıyoruz. Maraton koştuğumuz için tabi en aşağı yirmi kilometre koşup öyle işe gidiyoruz.

AA: Etkisinde kaldığınız veya lakabıyla hatırladığınız bir öğretmen var mı?

-          İÇ: Çok hocalarımız vardı. Sporda bir kere Muzaffer hocamız vardı, Ateş. Ateş deyince zaten herkes çok korkardı. Müdür muavinimizdi. Rahmetli tabi. Elinde hep makas olurdu. Aynı zamanda disiplin kurulu başkanıydı. Beden dersinde onun sınıfları hiç bedene çıkmazdı yalnız. O hep böyle, oturun dersinize çalışın derdi. O sırada o da okulu tavaf ederdi.

-          ÖÖ: Ben bedenci Ali hocayı hatırlıyorum, Ali Yazıcı. Çok iyi insandı hepimizi çok severdi. Hem hepimizi çok severdi hem kızmış gibi görünmeye çalışırdı. Çünkü biz basketçiler yaramaz çocuklardık okulda. Ondan sonra bize toz kondururdu ama kondurmamak isterdi. Onu hatırlıyorum ben yani.

-          İÇ: Ali hoca ile ilgili o zaman ben bir şey anlatayım. Alt spor salonunda öğretmen odası vardı. Onun dolabı vardı. Bir tane de Tiger voleybol ayakkabısı vardı. Basketbol oynarken o zaman biz de biraz ekonomik yönden çok iyi değildik. Ayakkabılar öyle bulunmazdı. Ben de biraz fazla hoyrat kullanmışım herhalde. Erken gitti onlar. Hoca da dolabı kilitlemezdi. Onun Tiger’ları Cuma günü alırdım. Haftasonu giyerdim maçta, Pazartesi sabah koyardım yerine.

-          ŞP: Benim hiç unutamadığım fizik hocası, Erkan, Zargana Erkan. Çok severdi beni. Ben de onu severdim. Son senem on iki dersim varken tek geçer dersim fizik idi. Gerisi hep zayıf. O bana geçer not vermişti. Çok moral verdi bana. Hiç unutmam onu. Allah rahmet eylesin, onu hiç unutmam

-          İŞ: Ben de evet. Erkan Bey çok ayrı bir adamdı. Bir de öğretmenliğinin dışında inanılmaz derecede karizmatik ve çok komik bir adamdı. Yani inanılmaz esprileri vardı. Bizleri zorlayacak esprileri vardı. Bir de Sabriye Hanım vardı. Ona ne derdik? Sıfırcı Sabriye derdik. Muazzam, nevi şahsına münhasır nefis bir insandı. Asla geçer not vermezdi.

-          ŞP: Bir şey daha söyleyeyim. Erkan hoca her zaman dersi sırtı dönük anlatırdı. Ne dediğini anlayamazdık. Yazdıklarından anlardık. İyi de bir hocaydı. Çok enteresan.

-          CK: Bir de Zargana öğrencileri üniversiteye çok iyi hazırlardı. İyi üniversiteyi kazanan öğrenciler bir Sabriye hoca sayesinde kazanırdı her ne kadar sıfırcı da olsa çok iyi öğretirdi. İkincisi Erkan hoca vardı. Üçüncüsi Nurettin Kuzu vardı, matematikçi. O da iyi bir adamdı. Haftasonu bütün öğrencileri toplar gönüllü ders verirdi, eksiklerimizi kapatmak için.

AA: “İyi ki Haydarpaşalıyım çünkü “cümlesini nasıl tamamlarsınız? Birer cümle alalım.

-          CK: Çünkü Türkiye’nin en köklü kurumlarından bir tanesi.

-          İŞ: Çünkü hayatımın en güzel bir yılını geçirdiğim okuldu Haydarpaşa Lisesi.

-          ŞP: Hiçbir yerde tanıyamayacağım yaşıtım o kadar çok insan tanıdım ki... Hiçbirini unutmam.

-          ÖÖ: Ben de hayatımın en güzel senesini son yıl Haydarpaşa’da yaşadım.

-          İÇ: Ben biraz daha yani tam Haydarpaşalı diyeyim. Çünkü orta birden lise sona kadar, altı sene, iki sene de antrenörlük olarak toplam sekiz senemi, en güzel sekiz senemi, son 1977-1980 arası Türkiye’nin o çok olaylı yıllarıydı ama yine en güzel yıllarımızı burada geçirdik.

AA: Sizin döneminizdeki lise gençliği ve şu an gözlemlediğiniz lise gençliği arasında ne gibi farklılıklar var? Sporsal, kültürel…

     İÇ: Tabii çok fark var. Kuşaklar arası fark var. Şimdi sizler yaşında hatta daha büyük çocuklarımız var. Onlarda da aynı şeyleri yaşıyoruz. Dünyaya bakış çok farklı. Biz sizler kadar şanslı değildik, dünyayı o kadar iyi bilmiyorduk. Bizim için varsa yoksa memleketimiz, memleketimiz içinde olan olaylar daha önemliydi. Ama şimdi İnternet çağındayız. Dünyanın öbür tarafında olan bir şey anında duyuluyor. Biz anca kitaplar, gazetelerden öğrenebilirdik. Bizler doğduğumuzda televizyon bile yoktu. Bizim eve televizyon geldiğinde ben orta birinci sınıftaydım. Arada çok fark var.

-          ÖÖ: Arada ok büyük bir kuşak farkı var. Elli yaşından sonra insan hayata daha farklı bakıyor. Bizde çok büyük bir arkadaşlık vardı. Ben şimdi kendi çocuklarıma da onu söylüyorum. Bizde mahallecilik vardı, bizde arkadaşlık vardı. Şimdiki nesilde bu yok. Belki bizim neslimizde internet ve telefon olsa biz de birbirimizden kopuk olurduk ama bizde üç ayrı günümüz olduğunu hatırlamıyorum. Hele yakın mahallelerde oturan beş altı kişi neredeyse her gün beraberdik. Bence bizim şampiyon olma sebeplerimizden biri oydu. Bizde müthiş bir arkadaşlık vardı.

-          İÇ: Ben bir şey ekleyebilir miyim… Bundan dört beş sene önceydi, vapurla Kadıköy’e geçiyorum. Vapurda üniversite çağlarında dört tane genç vardı. Bir tanesi gitti, bir tane gazoz aldı. Arkadaşlarıyla oturuyor. Diğerlerine hiç “İçer misiniz?” demedi, aldı içti. Bu sizce normal mi?

-          ÖÖ: Bireyselcilik var yeni nesilde.

-          İÇ: Ben çok yadırgadım. Eğer bizim birimizde para olur diğerinde olmazsa o orada içmezdi. Ya da dört kişiye de alır öyle içerdik. Ama şimdi bu çok normal. Yadırgadım o olayı ben…

-          ŞP: Bunun devamı olarak size şunu söyleyeyim. Demin arabada gelirken konuşuyorduk, Ömer’i ben yaklaşık otuz senedir görmüyorum. Otuz sene, çok uzun süre… Bugün gördüm. Otuz sene önceki gibi her şey devam ediyor. Buradan durumu değerlendirin. O zaman nasılmış, bugün nasıl?...

-          İÇ: Dün gibi oldu. Aynı espriler, aynı dostluk. Her şey yeniden başladı.

-          ÖÖ: Fişi çıkarmışsın da takmışsın gibi, çok enteresan bir şey oldu.

-          İŞ: Soruna geri dönelim, o zamanki gençlerle şimdiki gençlerin farkı mı? O zaman arkadaşlıklar daha gerçekti şimdi daha suni.

-          CK: O zamanlar biz spor yapmak için ailelerimizden izin almak için çırpınırdık. Şimdi aileler çocuklarının spor yapması için üstüne para veriyor. Aradaki en büyük fark o. Ben birkaç sene ailemden gizli basketbol oynadım. Antrenmana gizli gizli gider gelirdim. O zaman aileler spor yapan çocuklara iyi bakmazdı.

AA:  Röportajımızın sonuna geldik. Bu keyifli sohbet için, bizlere zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

İC: Teşekkürler.

Mehmet Ali Sade: Okulumuzda gerçekleştirilen etkinliklerde, pilav günlerinde sizleri görmek isteriz.

Söyleşi: İrem Cansu (10/C), Ali Altın (10/D) (Sosyal Medya Ekibi)
Fotoğraflar: Mehmet Ali Sade (Md. Yrd.)
Yer: Orhan Özokur Konferans Salonu / Haydarpaşa Lisesi
Tarih: 12/02/2018

(Röportajı yazan öğrencimiz Hanife Nişancı’ya (Haz/E) teşekkürler.)

Şubat 2018 - Basketbol Takımı ile RöportajŞubat 2018 - Basketbol Takımı ile RöportajŞubat 2018 - Basketbol Takımı ile Röportaj

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 06.03.2018 - Güncelleme: 06.03.2018 22:16 - Görüntülenme: 1611
  Beğen | 4  kişi beğendi